17 Ekim 2015 Cumartesi

Biraz daha


Kullanmam ucuz özgürlüğü sana sığınırım
Azarladığım bir dünyayı suya bırakıp
Günlük dövüşü en uygun yerinde keserek
Ve kan biraz daha akar durur, akmalıdır
Bir çaresizlik sanırım, öfkem büyür uğunurum
Oysa bir çiçek bir güzel dünyaya bakmalıdır
Ve kuytulardan, unutulmaktan tek tek
Ölülerimiz toplanacaktır.

Senin yıldızların güneşlere dönüşür
En karışık en bozgun bir öğle uykusunda bile
Ve sonsuz sevinç taşıyan bir çığlıktır
Bir suyun bir başka suya karışması
Kanları çökelirken bir soylu tabaka
Bir bahar anlatıcısının
Bir mutluluk dülgerinin
-Gecelerde ve yalnızlıklarında hepsi üşür-
Ölülerimiz toplanacaktır.

Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişsse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide.

Haberlere yorumlara ve büyük tirajlara
Asalak otlara karşı, türeyip giden
Bir sun'i ilkahla üreyip giden
Bir soya, bir sanrıya karşı
Kuşanıp kahramanca tek silahını, kanını
Diri bir su gibi gidenleri hatırlarım
Odalarda ve güzel bir dünyada
Sararken bir başına eski güneş
Yıldızımız uzak bir iklimde
Bir tüfek olacaktır. Bir tüfek
Ölülerimiz toplanacaktır.

Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.

Anılacaktır bir general pantolonundan
Nasıl sezgiler ve gerekçeler çıkardığımız
Nasıl kırgın ve nasıl umutlu olduğumuz
Bir şenliğin başlangıcından ve sonundan
sığınmamız da anılacaktır.

Ölülerimiz toplanacaktır
Kenar köşe kasaba hanlarından
Deniz en güzel aşkken ayışığına
Küçük ve karanlık odalarda öldürülenler
Direnerek ve akarak ölenler
Yüceltilecektir
Anılacaktır ölümleri

Bir şehir akşamında herkes kaçışırken
Ormanlar bir çözülmeye bozulurken
Karanlığa kanıyla karşı duran
Kanıyla ışıtan, yalazlayan karanlığı
Yalnız ve dayanıklı gecelerinde üşüyen
Ölülerimiz toplanacaktır.

Biraz daha kan, kan ve suyun akışı
Ey suyun güvenli akışı
Sana bir yamaç gerekmez mi
Ki sonun özlemine hızlı varsın
Ki sen varsın, akıtılmış kanlarla varsın
Ve kan ve akışın o soylu tabakta
Ormansız bir halka sunulacaktır
Bir orman olarak
Ona sığınılacaktır.

Sana sığınılacaktır kırılıp toplanınca
Sana sığınıyorum kırılıp toplanınca
Değil sonsuz girdiçıktısına yaşamaların
Ey en güzeli, en gürü bütün çeşmelerin
Ayın ve denizin sahibi ve su içmelerin
Sana sığınılacaktır
Ve kuytularda, dağlarda, alanlarda
Akıtılan ve akıp gelen kanlarda
Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca
Eller temizlenecektir
Bir tören olacaktır
Ölülerimiz toplanacaktır.

Turgut Uyar

13 Ekim 2015 Salı

Beyaz Atlar Surlara


Benim yüzümde her şeyler var

Üç dilim ekmek bunlardan biri

Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri

Sur dışlarında hafif bir eskici olur

Olur ya, bir kendi olur biraz da elleri

İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli.




Dün biraz ağlamıştım bunlardan biridir şimdi

Çok gülünç bir şekilde kahveye giriyorum

Sorsam ya kapıdayken gözyaşı girilir mi

Girilmez, girilmez, bunu her mahmut biraz anlatır

Korkuyla anlatır, yüzünü baygın tutar anlatır

Kahveci, seni sevmiyorum bunlardan biri.




Bir deniz yandı gene, yansın ne çıkar sanki

İşte horoz öttü yüzümün yarısında

Yüzümde bir horoz var dünyanın biri

Seni sevmek neden mi, acı ve güzel

Geldikçe geliyorlar ellerinin elleri

Odalar! çıplak masalar! buna bir çare düşünmeli.




Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak

İçince bir korsan ağzıyla içmeli

Eskidir, yorgundur, kayıptır diye yüzler

Bir sinek bir sinek mi vurunca öldürmeli

Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur

Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli

İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.



Edip Cansever

10 Ekim 2015 Cumartesi

Güneş


Ah aydınlıklardan uzaktayım 
Kafamda o dağılmayan sükûn. 
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım 
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun. 

Yarasalar duyurmada bana 
Kanatlarının ihtizazını. 
Şimdi hep korkular benden yana 
Bekliyor sular, açmış ağzını. 

Ah aydınlıklardan uzaktayım 
Kafamda dağılmayan sükûn. 
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım 
Dinle bak vurmada nabzı ruhun. 

Siyah ufukların arkasında 
Seslerle çiçeklenmede bahar 
Ve muhayyilemin havasında 
En güzel zamanın renkleri var. 

Ölmedim hâlâ.. yaşamaktayım. 
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun! 
Ah aydınlıklardan uzaktayım 
Kafamda o dağılmayan sükûn. 

Ruhum ölüm rüzgarlarına eş, 
Işık yok gecemde, gündüzümde. 
Gözlerim görmüyor... lâkin güneş 
O her zaman, her zaman yüzümde. 

Orhan Veli KANIK

4 Ekim 2015 Pazar

Gökanlam III


Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları
Sen buzul, sen devamlı, sen...
Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
Çözülsün bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları
Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
Kimse artık hiçbir şey söylemesin
Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
Sen buzul, sen devamlı, sen…
Sen kaç yılın aynalı dolapları 

Kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları
Bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları
Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları
Dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları
Büyüt en büyük şeyi
Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
Bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde 
bayram vardı
Öyküler vardı dergilerde, beyaz fareler, cansıkıntıları
Bir gün ki şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın
Artık hiçbir şey anlatılmasın
Denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı.
Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
Bomboşuz, korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün
Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün. 


Edip Cansever