10 Ocak 2013 Perşembe

Geyikli Gece



Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan, toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

Geyikli gecenin arkası ağaç 
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü 
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı

İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş 
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz 
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı

Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarmız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerIeri gibi ayışığında 
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben

Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum 

Halbuki geyikli gece ormanda 
Keskin mavi ve hışırtılı 
Geyikli geceye geçiyorum

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

Turgut UYAR

5 Ocak 2013 Cumartesi

Akdeniz'in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi


Yaz günleri beni hatırlamıyor. 
Salgılı bir hayvanla bitişiyorum yaz yaklaşınca 
yayılıyorum ortasına sevgili tüylerimin
geniş uykulardayım, muazzam uykularda 
yılların zulmünden haberim yok 
ne de sürgün taşralı kızlar korosundan 
geçiyor hazza yatkın dudaklarıyla gece 
canımın ilmekleri arasından. 

Beni artık kimseler arayıp da bulmasın 
beyaz harmanilerin göklere açık sofrasında 
yıktığım saltanatın dizinde inlediğim 
aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın 
çünkü ben çok gizli bir yanlışın 
dehşetengiz yeteneğini ölçmek için yepyeni bir hata için
iniyorum Akdeniz`e 
Meryemoğlu sanıp ben zavallı ademi
çarmıha çaktılar orda çok zaman önce. 
Çok zaman önceydi ki otobüsler 
mermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarına
nice yılgın havarilerle gidip geldi. 
Hepimiz, yani taflan çiğnemekle güzelleşen çocuklar
havariler karşısında harami 
gövdesinde hayvan kabarınca mecalsiz
 kutlu bir tan çıkarmayı denedik 
kayser makinasından
anneler 
sevecen gözyaşlarıyla korurdular bizi. 

Bizi sen ey beyhude ve baygın duyguların yırtıcısı 
sen ey loş çalgıları uykulardan çıkarıp 
Bahçelerin hayatına yerleştiren esrar 
bizi bırakmıştın
acı güller salınırdı kanımın raddelerinde 
ve ben güneş altında kendini bize öptüren neyse 
gece onun kimlerle buluştuğunu araştırdım
o zaman yalın yürek kaldım şiddetin çölünde
aldanışların çölünde korkudan
denize dilimi soktum ayaklarımdan önce.
Bu kadar, bu kadardı Akdeniz
aslı yokmuş dinlediklerimin
eski moda güneş sanrılarından 
bir şair cesedinden hiç farkı yok denizin. 

Yok ve yaz günleri beni hatırlamıyor 
boğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerinden 
geçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş mora 
geçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarak 
Kara yaz! Karanlık yaz! Kararan vücutlardan 
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz. 

(1974)
   
İsmet Özel