o ölüm şimdi mi demektir. kurutur. askerleri ve sulakları.
onların kanlı kaputlarını ve ekmek torbalarını
askerleri. yani o hep özlenen coğrafyasızları
istanbul'un ve anadol'un bir yerlerinde,
gezgin ve ihtiyar şarkıcılar gibi.
gözümün en yaşlı yaşı akar. en beklemiş. gününü.
bir hasır iskemlede. bir keçede oturarak.
yüzyıllar biriminde. o şimdi kabaran.
bir tarih çarşısı gibi.
ayakları suda. elleri ayasız. alır önüne.
hint ipeği ile venedik aynasını,
ve bilerek mavisini denizin, bozluğunu toprağın
hatırlar geçmiş kanlarını. hatırlarım geçmiş kanlarımı
altında.
sapsarı saçlarıyla. bir direnmenin kanlı başı.
gövdesinden ayrılmış. uzun bir ırmak akışının. uzun
uzun.
bir ırmağın karşısı gibi.
kimi evlerin göründüğü. büyük. kimilerinin
görünmediği. küçük.
evlerin içi gibi.
kimi askerler gibi. gönüllü yahut kurradan.
son düğümünü atıp bir kilimin.
bir kıyı postanesinde mektup atar gibi.
(sana inanmışlığını bir büyük olaydır)
kalkılınca keçeden.
ben dalgalarını duyarım çarpışmanın. bir bir.
yenilmenin önce
ve avunmanın. inerken çaresizlik dört bir tarafa
bir kuruluğu deyimleyen o aldanışı.
bir hazırlıksızlığı...
"gözümün altında mordan bir leke
sular geniş bir aşkın coğrafyasında
beşinci akşamımız daha güzel olacak
kimsenin ummadığı bir tadın ortasında
silerim morartırım bu aşk demektir
bahar mı dedin, yakın. bak ben hazırım bile."
o ölüm bir yenilginindir. kanayıp gider. ve durdurulmamalı.
her akşam. tozdan topraktan ve dükkânlardan arınınca.
durmaz. hazlar içinde bile. bir bedene sarılınca.
kurutur. bütün plâncıların ve matematikçilerin
ve bütün aya bakarak. kendini bir evrensel kurtuluş
sananların.
bütün suçlamaları omuzlayarak. bir tarih çarşısı gibi.
kendini bir evrensel kurtuluş sananların.
sandviç yiyerek, biçimsel kazaklar giyerek
ve içtikleri.
kurutulmamalıdır.
odunun
alkole
dönüşümünü
beceren ülke...
"ben güzel bir ülkenin habercisi olurum
ya güzel bir akşamın içki dağıtıcısı
sular eser rüzgâra karışır bütün analar
bir kalır onların ve bir karaciğerin ağrısı."
o ölüm bir. sonunda gördük. denizden çıkarılmış bir heykeldi.
belki uyuduğumuz bir eylül gecesinde bitirilmiş.
parlatılmış. yahut. uyumadığımız bir akşamda. bitirilmiş.
şehrin ışıkları yanarken. sen oradayken.
mantonun düğmeleriyle oynarken. sessiz bir kırılmada. sanki.
o akşamı bir tutam tuza değiştiğimiz. sanki.
bir söğüt dalının sallanışı. bir uzun
ırmağın.
beni şimdi uyutma artık. kes serçe parmağımı. tuz.
üstüne. uyutma. bas.
uyumamalıyım. bas.
karşısı gibi...
"ben herkesi tanırım adım şuradan
gelip geçen bir şeyim, bir yer tutarım
bir askerim gönüllü yahut kurradan
kururum. boşluklara ve suya silâh atarım."
o ölüm. bir akşamda. parmak izli kadehlerin. keçelerin
ve kayatuzunun. donuk. dalgaların. ve sonsuz konuşmaların
ortalığı kaplamış olduğu bir akşamda.
ve böylece kaybettiğimiz.
bütün öğrenilmişliklerin bir incelik adına harcandığı. bir
iskele sancak akşamında. bir akşamda. parlatılmış. sen
oradayken. ve herkes bir sessiz çanta gibi taşınırken.
bizim suçluluğumuz. düşmüş bir şehrin suçluluğu. eksik
bir yasanın suçluluğu. eksik bir kahramanlığın.
bir kıyı postanesinde. bütün şarkılar birden çalınırken.
bir uzun söğüt dalının ağır ağır sallanışı.
irmağın.
rasgele görünen sallanışı.
görünen...
"buldum güzelliğini ırmağı beyazladım
kurtulmanın ve seninle yatmanın
kınama, yeni farkındayım, ırmağı beyazladım
boşluğunu, boşluğa ve suya silâh atmanın."
o. perşembeye bir kadındır. onunla yatmalıyım. yatarım
onunla.
çoğalmak için. ve ikimiz için. aralıksız bütün bir perşembe.
sabahlardan akşamlara kadar. dünyayı çoğaltmak için.
dünyanın.
sabırsız. bir en yaşlı ülkesinde. uzun. bütün perşembe.
otellerin
karşısında. o uzun ırmağın. keçeciler ve bakırcılar
çarşısında. bütün perşembe. cumaya abdest alırım. uzun.
çoğalmak için. hep. kanattığım bir yara gibi. yatarım.
hep kendiliğinden kanayan. ve herkesin.
kendini bir kurtuluş sanışı
gibi.
ve kendi ölümünü.
bir uzun. uzunca.
bir ırmağın
karşısı gibi...
Turgut UYAR